Cumartesi, Mayıs 26, 2007

Mavinin Keşfi

Yeşilin büyüsü büyürken titreyince mavi, parıldayarak, aramanın heyecanı ışığı fark eder. Maviyi ve yeşili anlamlandıran ışık gözler çözülürken bolluğu müjdeliyordur. Mavi ve yeşil hiçbir zaman yalnız değildir. Belki onlar, kendilerini kutsayan ışığın sayısız çocuğundan sadece birkaç binidirler. Ama ışık onları unutmaz. Tek başlarına güzellikleri hiç kimseye yetmediğinden değil, yapıları ve doğaları bir olduğundan, nakış gibi işlenebilsinler diye dağa, taşa, düne, yarına, ve umuda; onlara diğer renkleri, dokuları, teni, saçları, kirpikleri ve kaşları, dudakları hediye eder ve onları ses ile tanıştırır.

Gözlerindeki yeşilin arayışı,

Onlar kadar derin,

Onlar gibi maviş bir kürede
Dünyayı emzirecek kadar yaprak dolu memeleri ile
Bir ormanı yaratamamanın,

Topraktan kopmuş olmanın tekliğini görmezden gelmek için
Uzanıp bir tıraşsız ağacın gölgesine
Sütten en erken kesilmiş en taze ve en zayıf yaprağı
Karınca saflarını yere sererek tutuşturmanın,

Ve gözbebeklerinin karanlığında
Annelerini kaybetmiş kuzulara
Çobandan kurtulmuş olduklarını müjdeleyen, evrenin en dingin
Zafer şarkısını çalan kavalın
Deliklerinden çıkan havaya dem tutan rüzgarla ıslatılan gözlerin
Hüznü, çaresizliği
Ve Matemiyle taşar gözlerden.

Arayış kendini aşar. Ama yine de esirler, nasıl bırakılır biliyorsanız, öyle bırakılır.

Öyle susuz, bilgisiz, perişan. Unuturlar kendi başlarının çaresine bakabildikleri zamanları, ararlar efendilerinin karalığını. Köleler gibi ışıktan kaçarlar, göz kapaklarının zindanına sığınmışlardır. Artık yaralı kuşun kanadındaki tüy gibi rüzgara düşmandır onlar, sonra ne o maviden, ne yeşilden, ne de karıncalardan gerçek bir dost bulamamışlardır. Anlamlarını özdeşleriyle bulmuşlardır, onlarla kaybederler.